TÜKETİRKEN TÜKENİYORUZ: PEKİ NE YAPMALIYIZ?
Doç.Dr.Serkan ÇAKIR/ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ
Yazıyooorrr yazıyooorrr şuurlu tüketimin nasıl olması gerektiğini yazıyooorrr!
Uzaklardan gelen bu sese kulak vermek gerekiyor. Zira ortalıkta adeta kan gövdeyi götürüyor. Üretici firmalar envai çeşit haram veya şüpheli hüviyette olabilen katkı maddelerini ürettikleri ürünlerde ‘gümbür gümbür’ kullanabilirken, aynı hıza cevap vermek istermişçesine, şuursuz tüketiciler de üretilen bu gıdaları ‘harıl harıl’ tüketmektedir. Bu sinerjiye Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve taşra teşkilatlarına bağlı personelin nüfusa nispetle azlığı, laboratuarların yetersizliği ve denetimlerin azlığı, gıda mevzuatındaki yetersizlikler ve eksiklikler, cezalarının azlığı ve uygulamalardaki kararsızlıklar, her gıda/kozmetik/sağlık firmasının olmasa da, art niyetli firmaların iştahını kabartmaktadır. Helal ve temiz gıda tüketme cihetinde fikir çilesi çeken tüketiciler ise bu fasid dairenin demirbaşları arasında olmaktan kurtulamamaktadır. Ne kadar güzeldir ki şuurlu tüketicilik adına gayret timsali helal sertifikalandırma yapan dernek veya birlikler ‘vızır vızır’ çalışmalarıyla bu girdaptan uzak kalma arayışındaki tüketicilerin kurtarılmasına vesile olmak istemektedirler. Unutmadan söylemekte fayda gördüğüm mesele de şu dur ki, ne yazık ki helal sertifikalandırma yapan derneklerin veya helal tüketim hususunda gayret gösteren kuruluşların pek çoğu da, rotasını ‘para’ya çevirdikleri ölçüde dini hassasiyetlerden beri durmayı tercih etmişlerdir veya bu değerlere irtibatları daha zayıf kalmıştır.
Tasavvufta kullanılan “nefs-i mutmainne” teriminden de anlaşılacağı gibi tatmin kelimesi, manevî ihtiyaçların karşılanmasını, buna karşılık def’ ise manen gelişmek üzere yaratılmış bir varlık olarak insana yük oluşturan, iştah denen ihtiyacın giderilmesini ifade eder. Açlık gibi fizyolojik ihtiyaçlar, vücudumuz üzerinde bir stres ve kaygı oluşturur. İştahı giderecek şekilde acil maddî ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra insan ancak manevî ihtiyaçlarını karşılayabilir hale gelir. Bununla birlikte maddî doyum, manevî gelişme için kafi olmasa da gerekli bir şarttır. İnsan, karnını doyurma tasasından kurtularak afiyete erdikten sonra manevî ihtiyaçlarını karşılamayı düşünebilir.
Peki bu tarz bir beslenme niyetinde acaba tüketim dengemiz nasıl olmalıdır? Her gıda tüketilmeli midir? Bizlere ‘dur, bu gıdayı alma’ dedirten sebeplere hangi ölçüde bağlıyız? Aslında şuurlu tüketim hususunda düşmanların bilinmesi ve o yönde tedbirlerin alınması bizim işimizi kolaylaştıracaktır.
HELAL SERTİFİKALANDIRILMIŞ ÜRÜNLER TERCİH EDİLMELİ!
Her ne kadar dürüstlüğü kendine düstur edinmiş şuurlu üreticiler bulunsa da şeytana komşu olmayı meslek haline getirmiş vurdumduymaz üreticiler de yok değildir. Kendisi öyle olunca ürettikleri gıdaların etiketlerinin de ‘vurdumduymaz’ olması kaçınılmazdır. Zaten yılandan, akrepten kaçış gibi bu tür gıdalardan da kaçışın temel sebebi, etiketten ziyade hassasiyet sahibi olmayan üreticidir. Dini inancı her ne olursa olsun tüketicinin dini hassasiyetlerini, göz ardı-kulak arkası eden, sağlıksız olduğu ispat edilmiş veya bu cihette şüphe arz eden katkıları ürün imalatında kullanan, devlet otoritelerinin yetersizliğinden istifade eden insan grubundan da zaten uzak durulmalıdır. ‘Aldatan bizden değildir’ ve ‘Müslüman bir ısırıldığı yerden bir daha ısırılmaz’ tarzındaki Nebevi Beyan’ları yol haritası olarak gören tüketicilerin de yapması gereken budur. Peki, etiket hususunda ne yapabiliriz? Evvela tam manasıyla Müslüman tüketicilerin hassasiyetleri üzerine odaklanmış bir etiket yönetmeliğini özlediğimi belirtmek istiyorum. Helal sertifikasyon yapan güvenilir bir kurumun helal logolarının bulunduğu ürünlerin tercihi ilk adım olarak düşünebilir. Bilhassa güvenilir bir kurumun denetim süzgecinden geçmiş ve helal sertifikalandırılmış ürünlerin internet sitelerinde araştırılarak veya doküman haline getirilmiş belgelerinden istifade ederek helal ve temiz olduğuna kanaat getirilmiş ürünlerin tercih edilmesi, en azından benim izlediğim bir üsluptur. Aslında ürünleri sertifikalandırılmış firmaların bile dini hassasiyeti en fazla olanlarının tercihi ve bu hususta damak/göz/aroma/kulak zevklerinin geri planda düşünülmesi de tercih ettiğim diğer yoldur.
İÇİNDEKİLER KISMI
Etiketin içindekiler, yani muhteva kısmının okunması her ne kadar bize tam olarak yol gösterici olmasa da, gene de dikkat edilmesi gereken diğer mevzudur. Helal olmayan, en azından şüpheli hususiyetteki bazı gıda katkı maddelerinin birtakım sebeplerle gıda etiketlerinde yazılmayabileceği asla unutulmamalıdır. Şu günlerde bu vahim durumu başta jelatin olmak üzere pek çok maddede görebiliyoruz. Yoğurtlarda jelatin!, sucukta domuz eti’…Ve daha niceleri. Etiketlerde jelatin ve bunun arkadaşları ‘sığır jelatini’ ve ‘yenilebilir sığır jelatini’ aldatmacaları, (helalliğini belirten mi var!), monogliseridler-digliseridler-lesitin gibi emülgatörler (helalliğini belirten mi var!), karmin (koşineal), beki de 70’ e yakın yabancı makale ile sağlık cihetinde risklerini görebildiğim, aspartam, asesülfam, mısır şurubu (nişasta bazlı mısır şurubu, fruktoz şurubu vb), renklendiriciler ve aromalardaki muhtemel alkol sıkıntıları, kesimi hususunda şüphe arz eden etler… Ve tabi ki diğerleri… Hülasa pek çok ürünün helal olup olmadığının etiketlerde belirtilmemesi, sağlık cihetinde muhtemel risklerinin etiket üzerinde yazılmaması, firmaların tamamen satışı artırmaya yönelik gayret göstermeleri sebebiyle bizler helal logolu ürünleri tercih edeceğiz.
ŞİKAYETLER NEREYE?
Şikayetlerimizi helal sertifika veren kurumlara değil de firmalara ve tüketici hakları ile alakalı derneklere yapacağız, hatta devlete sesimizi duyurma arayışı içine gireceğiz. En güzel tepki şüpheli veya haram gıda katkı maddeleri ihtiva eden veya etme ihtimali bulunan ürünleri ‘Almama!’ tepkisidir. En iyi cevap da emin olun budur. Tabi ki ifrat tefrit endeksli hareketlerin hayatımızı çekilmez hale getireceğini de unutmamalıyız Binlerce insana helal gıda hususunda paneller seminerler veya televizyon programı ile yaptığım bilgilendirme sunumlarında tavsiyem hep şu olmaktadır. Nitekim uygulandığını da görmek beni mutlu etmektedir. Şunu diyorum: ‘Abilerim, ablalarım markete giriniz, helal markalı bir ürünü tercih ediniz ama o ürün o markette olmasın. Ağabeycim şu ürün yok mu deyiniz. Market sahibi o ürün yok şu ürün de güzel derse olmaaaz, o helal sertifikalı değil diyerek kibarca ayrılınız’. Aynı şekilde başka arkadaşlarınız da o markete girsin ve aynı metodu uygulasın. Bir süre sonra o ürünün market raflarında bulunacağına yakinen şahit olacaksınız!. Üstelik öyle bir an gelecek ki komşunuza gittiğiniz zaman neredeyse pek çok gıdanın tabii gıda, katkıdan uzak gıda veya helal sertifikalı gıda olarak size ikram edildiğini görebileceksiniz. Her neyse, tüketim hususunda hayat helalleşmeli.
Etiketleri sorgulamadan uzak durduğumuz her anın dini hassasiyetlerimizin erezyona uğradığı ve belki de kayabileceğimiz an olduğunu da unutmamamız gereklidir. Zira başta Efendimiz (aleyhissalatu vesselam) olmak üzere, Sahabenin ve pek çok Allah dostunun (Allah Onlardan razı olsun) meslek haline getirdiği şey de Allah’ın arzuladığı helal ve temiz olanın tüketilmesi şeklindeki beslenme üslubudur.
GIDALARDA GERÇEKTEN DOMUZ ÜRÜNÜ YOK MUDUR?
Mamüllerimizin hiçbirinde domuz ve domuzdan elde edilmiş katkı yoktur’ gibi Türkçe veya Arapça yazılmış yazılar artık ticari bir moda olmuştur diyebiliriz. Mesela etiketlerde ‘içindekiler’ bölümünde ‘sığır jelatini’ yazılmasını tüketiciler ehven-i şer olarak görebiliyor, ‘aaa sığırdanmış, iyi, alabiliriz o halde’ diyebiliyorlar. Halbuki bu etiketlendirmenin yetersiz olduğuna dair en bariz misal olarak jelatin gösterilebilir. ‘Sığır jelatini’ yazılması gıdanın kesinlikle helal olduğu manasına gelmiyor. Çünkü sığırın helal kabul edilebilmesi için İslami usullere uygun bir tarzda kesilmesi lazım. Üstelik jelatinin çoğu domuzdan elde edilmektedir. Etikette ise üretildiği kaynağın helalliği ne yazık ki yer almamaktadır. Fruktoz şekeri yerine, ‘modifiye şeker veya nişasta bazlı mısır şurubu’ ifadeleri, etiketlerde ishal yapar yerine teknik bir terim olan ve okuyucunun anlamasının çok da kolay olmadığı ‘diyare yapar’ şeklindeki ifadeler, alkolsüz biralarda alkolsüz ifadesinin kaldırılması ve yerine ‘fermente mayalanmış ürün’ benzeri ifadelerin arayışı bunlardan bazılarıdır. Uzun lafın kısası bir etiket ‘adam’ gibi olmalı, üzerinde katkıların helalliği belirtilmeli, sağlık yönünden muhtemel riskleri tüketiciye duyurulmalı, sadece ‘ürünlerimizde domuz ürünü bulunmamaktadır’ gibi sığ ve tüketiciyi bazı durumlarda aldatmaya yönelik olabilen açıklamalarla yetinilmemelidir. Haddi zatında zaten lezzeti artırmak, ürünün rengini çekici hale getirmek, kokusunu güzelleştirmek, ele ve ağza hitap edecek şekilde yumuşaklık veya sertlik vermek, tüketiciyi bağımlı hale getirmek ve raf süresini uzatmak gibi pek çok hareket şüpheli olan gıda katkı maddeleri ile gerçekleştirilmektedir ve aslında bunların kullanılmasına ihtiyaç da bulunmamaktadır.
ŞUURLU TÜKETİCİYE SON TAVSİYELER
Gıdaların raf süresinin uzadığı buna paralel olarak hayat süremizin kısaldığı günümüzde, helal yörüngeli bir tüketim anlayışının şu an için olmazsa olmazı ‘güvenilir’ ve ‘maddi çıkar beklentisinden uzak’ helal sertifikasyon kurumlarının kefaletini yürüttüğü gıdaların tüketilmesi ile olabileceği unutulmamalıdır. Bu tarz kurumların internet sitelerindeki sertifikalandırılmış ürünlerinin tüketilmesinin gerekliliği (tabi bu firmaların da dini yönden en hassas olanları tercih edilmelidir), etiketlerdeki katkı maddelerinin kaynağının ne olduğu hususunda firmaların mail ve telefon yağmuruna tutulması, arkadaş grupları arasında helal tüketim ve ürünler hakkında tavsiyelerin yaygınlaştırılması, sertifikalandırılmamış ürünlere karşı (sertifika almamış her ürün helal ve temiz değildir diyemesek de) ‘almama’ tepkisinin gerçekleştirilmesi, etiketlerin içindekiler kısmındaki şüpheli/haram katkı maddelerinin bilinmesinin ihtiyaç olduğu ve onları ihtiva eden ürünlerden fersah fersah uzak durulması gerektiği, tabii olan gıdaların tercih edilmesinin lüzumu, tüketici hakları hususunda bilgili olunmasının ve hakların muhafaza edilmesinin elzem olduğu, ancak helal tüketim neticesinde manevi yönden hassas olan nesillerin meydana gelebileceği ve helal tüketimin ‘sünnet’ olduğu gibi hususlar tüketiciler tarafından asla unutulmamalıdır.
Bir yanıt yazın