GÖNLÜMÜZDE, EVİMİZDE ANNELERİMİZE YER AÇALIM!..
Fatma Toksoy
Ey annesini oduncunun çocuklarını dağa bırakması gibi huzurevine veya kaderine terk eden evlatlar! Sıranın bir gün size de geleceğini hiç düşündünüz mü?
Muhterem okurlarım ben günümüzde pek yaygın biçimde olan huzur evlerinde yaşayan yaşlı annelerimizi düşününce üzüntüden kahroluyor ve affınıza sığınarak ve sizleri tenzih ederek böyle annelerini terk eden evlatlara seslenmek lüzumunu hissediyorum.
Peygamberimiz (s.a.v.), nasıl ikaz ediyor ümmetini biliyor musunuz?
“Allah’ın rızası, anne-babanın rızasında, gazabı da anne-babanın gazabındadır.” (Tirmizî, Birr ve Sıla, 3)
Annesine sabredemeyen, evinde gönlünde ona yer açamayan evlatları gördükçe, aklıma İmâm-ı Âzam Efendimiz’in annesini hoşnut etmek uğruna annesinin istek ve kaprislerine nasıl katlandığına dair anlatılan rivayetler geliyor. İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe, annesinin gönlünü hoş tutar, onun bir dediğini iki etmezmiş. Annesi dini uygulamalarında şüpheye düştüğü meseleleri sormak için Ömer b. Zerr’in vaaz meclislerine gidermiş. Oğlu Hanîfe’nin verdiği cevaplara ve hükümlere yaşlılıktan mıdır bilinmez, pek kanaat getirmezmiş. Oğlu da buna hiç yüksünmez, üzülmez, annesine ben onlardan daha iyi biliyorum demezmiş. Boynunu büker, “Peki anneciğim dediğin gibi olsun” der ve annesini merkebe bindirir o meclise götürürmüş. Annesi soruyu sorar o hocadan cevabını alıp mutmain olarak oğluyla eve dönermiş. Bazen de oğlunu gönderirmiş aklına takılan meseleyi sorup öğrenmesi için.
İmâm-ı Âzam Hazretleri o emre uyarak gider o vaize soruyu sorarmış. Dikkatinizi çekerim, cevabını bildiği halde gitmiş gibi yapıp da sordum cevabı buymuş demezmiş. Gider bizzat sorarmış. Vaiz, ona: “Ey İmam! Sizin böyle şeyleri bana sormanız hayret vericidir! Siz büyük bir imam, büyük bir fakih iken bana bunun hükmünü mü soruyorsunuz?” dermiş, şaşkınlıkla. Ebû Hanîfe de cevaplarmış: “Evet, ama annem bunu size sormamı istedi, cevabını sizden duymak istedi” “Peki, ben ona nasıl bir cevap vereyim?” diye sorarmış vaiz. Ebû Hanîfe de konunun hükmünü, sorunun cevabını söylermiş imama. İmam da tekrarlarmış tekrar bu büyük İmam’a. Sonra da Ebû Hanîfe, bu cevabı alıp annesine söyler annesi de mutmain olurmuş bununla.
Sırf annesi hoşnut olsun, diye gurur yapmaz, o kişiler benden ilimce daha aşağılarda demez, gider sorar, burada olduğu gibi sorduğu kişi cevabını bilmediğinden yine kendisine danışır sonra tekrarlar o cevabı ve alıp annesine getirirmiş. Ne incelik ve zarafet! Ne kadar büyük bir alçakgönüllülük numunesi!
Ve Anneyi hoşnut etmenin muhteşem bir örneği.
Yine bir defasında annesi İmam-ı Âzam’a bir mesele sormuş. O cevaplamış. Fakat bu cevaptan yine mutmain olmayan annesi kassâsın vereceği cevaba inanacağını söylemiş. Muhterem okurlarım, Kassâs; o dönemde dinî ilimlerde tam bir bilgisi olmadığı halde, halkın hoşuna giden kıssa ve hikâyeler anlatan vaizlerdir. İyiyi ve kötüyü ayırt edemeyenler, bu tip kassâsların sözünü önemserler, sened kabul edip methederek bu tür kassâsların reklamını yaparlarmış. İşte, reklamı yapılan bu kassâsı da oğlundan daha bilgili sanan İmam Hanîfe’nin de annesi de oğluna inanmayıp ille de ona götür beni demiş. Çaresiz kabul etmiş Büyük İmam. Annesiyle beraber gidip, meseleyi sormuşlar. Kassâs: “Ey İmam! Siz daha fakihsiniz bu meseleyi benden daha iyi bilirsiniz.”, demiş. İmâm-ı Âzam Hazretleri: “Evet, ben bu şekilde cevap veriyorum. Fakat annem sizin cevabınızı duymak istiyor!” demiş. Kassâs anneye: “Oğlunuzun cevabı doğrudur.” deyince anne ikna olmuş. (Seyyide Dergisi, sayı:22, yıl: 4, s.s. 50-52)
Ebû Hanîfe Hazretleri, annesine o kadar saygı duyuyor ve onu incitmekten o kadar korkuyormuş ki Ramazan geldiğinde teravih namazını o istediği yerde kılsın diye kilometrelerce öteye götürüyormuş annesini… Annesinin bu caminin imamını sevip, tercih etmesinin sebebi; imam vaazında “Yarabbi sinemizde iman varken bize azap eder misin?” diye acı içinde haykırır, o da bu haykırışından etkilenerek cemaatle beraber hıçkıra hıçkıra ağlarmış.
Sonra tekrar imam: “Hayır ya Rab! İçimizde iman varken bize azap etmezsin!” deyince; bu cümleyle yatışır, ferahlarmış. Sırf annesi istiyor ve ferahlıyor diye İmam Ebû Hanîfe de annesinin bu isteğine boyun eğer ve onu merkebe bindirip, kendisi de yürüyerek bu uzun yolculuğa katlanırmış Bir tarafta annesini yol uzun yoruluyorum yakındaki camide eda ediver namazını demeden; sırf onun dolayısıyla Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için kilometrelerce öteye annesiyle giden Ebû Hanife Hazretleri, diğer yanda annesini huzurevlerine veya bakıcıların komşuların kaderine terkeden ve arayıp sormayan Müslüman kardeşlerimiz.
Ve anneliği senede bir güne hapseden zihniyet!
Bir yanıt yazın