DÜNYAYA KAFA TUTACAK DOSTLARI OLMALI İNSANIN
Sümeyye BURAK
Uçsuz bucaksız evrenin mini mini bir zerreciği dünya, bir kum tanesi ve bu kum tanesinin içinde sağa sola koşuşturmaları, hiç bitmeyen misafirleri…Dünya elektriğin icadından sonra daha bir gösterişli daha da bir ışıltılı.Pervane böceklerini bilir misiniz, ışığa koşuşturup duran ve sonunda kavrulup ölen pervane böceklerini?.. Siz ister yalan deyin ister geçici deyin ne derseniz deyin o bir yeni gelin edasıyla karsımızda. Bütün ışıltısı, cazibesi, işvesi, cilvesi ve halesi ile sahiden karşımızda. Işıltısına aldanmamak işten bile değil. Aldanıyoruz, sahiden aldanıyoruz. Debdebesine koşuşturup duran, bir deyip kaçan sonra bir kez daha deyip kaçan bazılarımızın da Allah esirgesin hiç kurtulamayıp yapışıp kaldığı pervane böcekleri gibiyiz. Elimiz mahkum yanıp kavrulmaya.
İnsan malum yalnız yaşayamaz, toplumla olduğu zaman mutludur, insanlığı ve insaniyetsizliği toplumda belli olur.Tercihlerini iyi yapmalıdır insan; meylettiklerini, meylettirenleri iyi seçmelidir.Bu çağ öyle bir çağ ki her daim desteğe ihtiyaç duyuyoruz, öyleyse oyunu kuralına göre oynamalı destek olmalı, destek almalıyız.
Muhtelif zamanlarda arkadaşlarla konuşmalarımızda malum konu dönüp dolaşıp gıdalara geliyor. Çünkü yaşamak için yememiz gerekiyor, çünkü anneyiz, çünkü korumamız gereken ailemiz var. Arkadaşlarla yapılan bu sohbetlerde benim dikkatimi çeken iki nokta dikkate şayan: Bazı arkadaşlar, ‘’ Ben eskiden böyleydim, her şeyime dikkat ederdim, sonradan birinden kaçtım birinden kaçamadım sonunda da bıraktım.’’ derken bazı arkadaşlarımızsa ‘’Elimizden geleni yapıyoruz.’’ diyor. Elimizden gelmeyeni de yapmadığımız sürece bu işlerde zorlanmaya devam edeceğiz. Mesela makarnayı, yoğurdu peyniri alıyoruz, una gelince bulamıyoruz. Çünkü bir vesait uzakta. Eğer ki biz gezmek için, ziyaret için o uzaklıktaki bir yere gidebiliyorsak unumuzu almak için de gidebilmeliyiz. Aslında bizim sorunumuz galiba kararlı olmamak, yarım bırakmak, inatlaşmamakta. Zaten kapitalizmin istediği de bu; yıldırmak, vazgeçirmek ve sonunda mecbur bırakmak. Burada en çok aile reislerine sorumluluk düşüyor.Bizler kararlı olursak onlar elleri mahkum bizim istediklerimize göre işlerini yapacaklar.
Takip eden arkadaşlar bilirler. Başlangıçta GİMDES’i görmezlikten gelen dev firmalar şu an sırada bekliyor.İşte bu kararlı mü’min ve mü’minelerin başarısıdır biiznillah. Evet ‘’ DÜNYAYA KAFA TUTACAK DOSTLARI OLMALI İNSANIN.’’ Her şeye evet demeyen, modern tabirle protest, argo tabirle maraza çıkartan dostları olmalı insanın.Ve eskilerin cemaat bilinci, yenilerin takım ruhu dedikleri bilinçle hareket etmek gerekiyor herhalde.İşte o zaman yaptırım kendiliğinden geliyor, ‘’ anlamlı kalabalıkların içinde anlamlı ’’ projeler büyüyor.
Yüksek kimya mühendisi bir tanıdığımdan bir kozmetik ürünü yapmasını rica ettik. Allah razı olsun yaptı da. Renklendiricisinin de doğal olması için bir seneye yakın bekledik, hammaddeyi almak istediği firma ile şu diyaloğu dikkate alınması gereken bir konu: ’’Siz bu ürünleri yurtdışına mı satacaksınız? ’’ Mühendis Hanım hayır deyince: ‘’ E o zaman niçin bu kadar inceliyorsunuz, yapın gitsin.’’ İnanın bizler dik durmadıkça önemsenmemeye maruz kalışlarımız hep devam edecek. Dinimize ve beraberinde kendimize saygımızı yüksek sesle dillendirmedikçe bu devran böyle dönüp gidecek. Muhtelif zamanlarda doktora gittiğimizde, ilaç yazacağı zaman aile hekimimizden ilacın içeriğine bakmasını alkollü jelatinli ilaçları yazmamasını rica ederdik. Bir keresinde doktorumuz İspanyaya tatile gittiğini yemek yemek için restorana girdiklerini ve et ızgara siparişi verdiklerini, aşçının önce hangi dine mensup olduklarını sorduğunu, siparişi verdikten sonra biraz fazla beklediklerini nihayet aşçının gelip sizden önce domuz pişirmiştim, ızgarayı yıkamak zorunda kaldım dediğini bir anekdot olarak paylaşmıştı ve ekledi: ‘’ Dindarlar kendisine saygı duymuyorlar ki… Yüzlerce insanla karşılaşıyorum tesettüründen tutun da bir çok konuda dindarlar kendisine saygı duymuyor, ne yaptığını bilmeden yapıyor. ’’ dedi. Bir de tesettürlü bayanların uzaylı gibi kafalarından, çok renkli başörtülerinden ve kocaman kocaman yüzüklerinden örnekler verdi. ‘’Kendilerine saygıları yok ki…’’ Bu cümlenin sonu ‘’ başkaları onlara niçin saygı duysun’’la biterdi herhalde. Eğer bizler Müslümanlığımızı kendi içimizde kabul ettirebilirsek dıştakiler zaten onu kabul etmek zorunda kalacaklar. İnandık ve itaat ettik, gerisi teferruat, gerisi boş, gerisi manasız bir bahane… Yine de ümitvarım güzel şeyler oluyor, çok güzel şeyler oluyor.
Arkadaşlarımıza, dostlarımıza bundan beş sene evvel söylediğimiz şeyleri şimdi onlar bize şunda şu varmış, şu ürün şundan yapılıyormuş diye bize söylüyorlar. Onların şimdi bildiği şeyleri beş sene öncesinden de bilmek güzel diyor içimdeki iç ses. Ya daha bilmediklerimiz?..
Rabbimiz! Cümlemizin ilmini arttır ve kararlılık zırhımızı çıkarma. Israrla yine, yeniden yine yine söylemek istiyorum: DÜNYAYA KAFA TUTACAK DOSTLARI OLMALI İNSANIN, VESSELAM…
Bir yanıt yazın